Savaş, akıllı hiçbir insanın arzu etmediği ve hoş karşılamadığı bir olaydır. Ancak mecbur kalınca da kaçınılmaz bir sonuç olur. Tarihte bir çok millet kendilerini saldırganlara karşı savunmak durumunda kalmışlar ve savaşmak zorunda kalmışlardır. Yüce İslam Dini'de mensublarına şerefli, hür ve izzetli bir hayat yaşatmayı hedef edinmiş ve böyle bir yaşamı onlara emretmiştir. Bu sebeple İslam Dini'nin emrettiği Öncelikli savaş, kişinin enfüs alemindeki nefis ve şeytanla olan büyük savaşı, kaliteli birey olma savaşıdır. Daha sonra en yakınların dan başlayan emri bil maruf nehyi anil münker ile kaliteli bir aile olma savaşıdır. Sonra ise en geniş daireye doğru kaliteli bir toplum, kaliteli bir millet, kaliteli bir devlet olma savaşıdır.
Daha sonra da bunların oluşturduğu, bu bireyin, bu ailenin bu milletin ve bu devletin devam etmesi ve korunması savaşıdır. İlke şudur: "En büyük düşman cehalettir." Onunla savaşmak her mümine sürekli olarak bir farizedir. İslam dinine göre savaş: Hiçbir zaman istenilmez, ancak kaçınılmaz olursa da sabır ve sebat göstermek gerektir. Allah rızasında kalmak şartıyla; meşru müdafaa savaşı, zalimden mazlumu kurtarma savaşı, her yere adalet götürme savaşıdır. Müslümanların kendi toplumu veya korumalarını taahhüt ettikleri zimmi toplumların veya mazlum milletlere yardım ederek meşru hak ve onurlarını koruma savaşıdır. Meşru olan bu yaşamı sürdürebilmek için de mütecavizlere karşı her an savaşa hazırlıklı olmak onurlu milletlerin en doğal haklarıdır.
Gizle