Osmanlı İmparatorluğu’nun hızlı adımlarla gerilemeye yüz tut-tuğu, yükseldiği cihan hâkimiyeti zirvesinden kademe kademe aşa-ğıya doğru indiği on dokuzuncu asrın başlarında medreselerde de bir gerileme göze çarpıyordu. Artık ne yüzlerce eser yazan âlimler, ne de ilim ve medeniyete geniş kapı açan yüksek dehâlar yetişiyor-du. Avrupa ortaçağın derin uykusundan uyanıp hayata hızlı adım-larla atılmış ve müslümanlann asırlarca hazırlayıp temelini attık-ları ilim ve fenne sarılarak bu mirasa sâhip çıkmasını becermişti. İslâm âlemi eski güç ve kudretini yitirmiş, duraklama bir yana, her geçen gün biraz daha geriye doğru kendini itiyor, dede ve babala-rından intikal eden ilim ve medeniyet mirâsına bile sâhip çıkamıyordu.
İşte bu yürekler acısı devirde kendini ilme-irfana veren heves-liler eksik değildi. Osmanlı topraklarında dini ilimlerde kendini tat-min edemiyenler Mısır’a, Medine’ye kadar uzanıyor ve böylece dinî tahsilini ikmâle çalışıyordu. Elinizdeki kitabın müellifi de bu heves-lilerden biri idi. Türkiye’de eski özelliğini kaybeden medreselerde yedi-sekiz yıl tahsil gördükten sonra boşluğunu doldurmak ve mem-lekete daha çok yararlı olmak maksadiyle bu zât-ı muhterem solu-ğu Mısır’da almış ve kısa zamanda kendisini ilim çevresine sevdir-mişti.www.kitapdepom.com
Diyebiliriz ki eserin yazarı Seyyid Muhammed Hakkı Efendi İs-lâmî ilimlere sarılmış, yıllarca Mısır’da Câmiü’l-Ezher’de tahsil ha-yatını sürdürmüştü. Memleket hasretine rağmen ilme olan aşkı ona her şeyi unutturmuş, Mısır’a kadar gelme imkânını elde ettiği için sık sık Cenâb-ı Hakk’a şükretmiştir.
Müellif çevredeki ilim adamlarından her vesileyle yararlanma-sını bilmiş, ilimde şöhret yapan zevât-ı kirâmı ziyâret ederek çözemediği mes’eleleri onlara arzetmiştir. Zâhiri ilimlerde iyice geliş-tikten ve Câmiü’l-Ezher hatibinin iltifatına mazhar olduktan sonra kendisini bir taraftan da tasavvufa vermiş, böylece ruhen arınmak ve tehzîb-i ahlâk yapmanın, tezkiye-i nefs ile insân-ı kâmil olmanın yollarını araştırmıştır.